BÜLTEN 3
Yer Değiştirme (Tehcir) Kanunu
Osmanlı hükümeti, yer değiştirme uygulamasını o günün şartlarında bir kanuna dayandırmıştır. Keyfi bir uygulama değildir. Dört maddelik kanun, “savaş halinde devlet yönetimine karşı gelenler için askeri birliklerce alınacak tedbirleri” içermektedir. Kanunun çıkış süreci şöyledir:
İçişleri Bakanlığı isyancı Ermenilere karşı tutuklama gibi bazı önlemleri alırken, 24 Mayıs 1915'te ortak bir bildiri yayınlayan Rusya, Fransa ve İngiltere hükümetleri, bir aydan beri, "Ermenistan" diye adlandırdıkları Doğu ve Güney-Doğu Anadolu'da Ermenilerin öldürüldüklerini ileri sürmüşler ve olaylardan Osmanlı hükümetini sorumlu tutacaklarını açıklamışlardır.
Konunun bu şekilde uluslar arası bir boyut kazanması üzerine Talat Paşa, yer değiştirme uygulaması hakkında hazırladığı bir yazıyı 26 Mayıs 1915 günü Başvekalet’e (Başbakanlığa) göndermiştir. Yazıda, Ermenilerin isyan ve katliamlarına dikkat çekildikten sonra, savaş bölgelerindeki Ermenilerin başka bölgelere nakline karar verildiği anlatılmıştır. Bu durum, Başbakanlık’ça derhal Meclis gündemine getirilmiştir.
Başbakanlık, devletin güvenliği için başlatılan yer değiştirme uygulamasının yerinde olduğunu belirtilerek, bunun bir usul ve kurala bağlanmasının zorunluluğunu dile getirmiştir. Meclis, aynı tarihte uygulamayı kabul eden bir karar almıştır. Böylece 27 Mayıs 1915’te Meclis’ten çıkan “Yer Değiştirme Kanunu”, 1 Haziran 1915 günü dönemin Resmi Gazetesi Takvim-i Vekâyi’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanunun;
1. maddesinde "Devlet güçlerine ve kurulu düzene karşı muhalefet, silahla tecavüz ve mukavemet görülürse şiddetle karşı konulması ve imha edilmesi",
2. maddesinde "Silahlı güçlere yönelik casusluk ve ihanetleri tespit edilen köy ve kasabaların başka bölgelere yerleştirilmesi",
3. maddesinde kanunun yürürlüğe giriş tarihi ve
4. maddesinde de kanunun uygulamasından sorumlu olanlar belirtilmektedir.
Görüldüğü üzere kanun; tamamen devleti ve kamu düzenini korumaya yönelik, şiddete karşı bir yetki kanunudur. En önemli özelliği ise; “kanun metninde herhangi bir etnik grup, zümrenin zikredilmemiş veya ima edilmemiş” olmasıdır. Kanun kapsamına giren Müslüman, Rum ve Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşları yerlerinden başka yerlere sevk edilerek göçe tabi tutulmuştur.
Başbakanlık tarafından 30 Mayıs 1915’te İçişleri, Harbiye ve Maliye Nezâretlerine (Bakanlıklarına) gönderilen bir yazıda, göçün nasıl uygulanacağı ayrıntılı şekilde anlatılmış ve şöyle denilmiştir(1):
“Göç ettirilenler, kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir;
Yeni evlerine yerleşene kadar iaşeleri Göçmen Ödeneği’nden karşılanacaktır;
Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazî verilecektir;
Muhtaç olanlar için hükümet tarafından konut inşa edilecek; çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, alet ve edevat temin edilecektir;
Geride bıraktıkları taşınır malları, kendilerine ulaştırılacak; taşınmaz malları tespit edilecek ve kıymetleri belirlendikten sonra, paraları kendilerine ödenecektir;
Göçmenlerin ihtisasları dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerleri açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir;
Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta ayrıntılı bir tâlimatnâme hazırlanacaktır.”
Talat Paşa’nın Ermenilerin soykırımını isteyen telgrafı var mıdır?
Ermeniler hakkında alınan tedbirlerin onları imha maksadını taşımadığı, Talat Paşa tarafından her fırsatta dile getirilmiştir. Nitekim 29 Ağustos 1915 tarihinde ilgili vilâyetlerin vali ve mutasarrıflarına gönderilen bir şifre telgrafta kullanılan üslup, bunun en açık delilidir. Şifrede şöyle denilmektedir:
"Ermenilerin bulundukları yerlerden çıkarılarak tayin edilen bölgelere sevklerinden hükümetçe takip edilen gaye, bu unsurun hükümet aleyhine faaliyetlerde bulunmalarını ve bir Ermenistan Hükümeti teşkili hakkındaki millî emellerini takip edemeyecek bir hale getirilmelerini temin etmektir. Bu kimselerin imhası söz konusu olmadığı gibi, sevkiyat esnasında kafilelerin emniyeti sağlanmalı ve muhacirîn tahsisatından sarfiyat yapılarak iaşelerine ait her türlü tedbir alınmalıdır. Ermeni kafilelerine saldırıda bulunanlara veya bu gibi saldırılara önayak olan jandarma ve memurlar hakkında şiddetli kanunî tedbir alınmalı ve bu gibiler derhal azledilerek Divan-ı Harplere teslim edilmelidir(2)."
Talat Paşa’nın verdiği emir böyle olmasına rağmen, sözde Ermeni soykırımı iddiacıları, gerçeği çarpıtmışlar; Talat Paşa’nın Ermenilerin katledilmesine yönelik emir verdiğini ileri sürmüşlerdir. Dayanakları ise Aram Andonian adlı bir Ermeni’nin, 1920 yılında Londra’da yayınladığı "Naim Bey'in Anıları/Ermenilerin Tehcir ve Katliamına İlişkin Resmi Türk Belgeleri" isimli kitabıdır. Kitapta yer alan ve Talat Paşa'ya atfedilen telgraflar; bir soykırım suçlusu yaratmak amacıyla üretilmiş sahte belgelerdir. Bu belgelerin sahteliği, Şinasi Orel ve Süreyya Yuca tarafından yapılan inceleme sonucunda kanıtlanmıştır(3).
Yer Değiştirme Sırasındaki Uygulamalar
Kanuna göre hazırlanan uygulama emri ile yer değiştirmenin nasıl yapılacağı tüm ayrıntıları ile belli kurallara bağlanmıştır. Bu emirde; menkul ve gayri menkullerin nasıl teslim alınacağı, araziler ve üzerindeki mahsulün durumu, bunların kayda alınması, göç edenlere sıcak ve etli yemek verilmesi gibi konulara dahi yer verilmiştir. Uygulama emrinde, menkul ve gayrimenkulun yok edilmesi ya da insanların öldürülmesi yönünde herhangi bir işaret olmadığı gibi; tam tersine uygulamada hata yapanların idam cezasına kadar uzanan ağır cezalarla cezalandırılacağı belirtilmektedir.
Yukarıda verilen uygulama emrinden anlaşıldığı gibi, yerleri değiştirilenler taşınabilir mal ve eşyalarını beraberlerinde götürecekler veya bunlar sonra kendilerine ulaştırılacak, taşınmaz malları ise açık attırma ile satılacak ve bedelleri kendilerine ödenecektir.
Bu esaslar içinde göç ettirilen Ermeni kafileleri, yerleştirilecekleri yerlere gönderilmek üzere, yol kavşakları üzerinde bulunan Konya, Diyarbakır, Cizre, Birecik ve Halep gibi belirli merkezlerde toplanmışlardır.
Kafilelerin sevk edildikleri güzergâhlar, göçmenlerin zorluklarla karşılaşmamaları ve güvenlikleri için mümkün olduğu kadar kendilerine yakın yollardan seçilmiştir. Güzergâhların seçiminde tren yolları ve “şahtur” denilen nehir kayıklarının bulunduğu yerler tercih edilmiştir.
Bir yandan Birinci Dünya Savaşı'nın sürmesine rağmen, yer değiştirmenin düzenli bir şekilde yürümesi ve kafilelerin herhangi bir zarara uğramaması için azami dikkat gösterilmiştir. Nitekim, Amerika'nın Mersin Konsolosu Edward Natan, 30 Ağustos 1915'te Büyükelçi Morgenthau’ya gönderdiği raporda, “Tarsus'tan Adana'ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu; kalabalık yüzünden birtakım sıkıntıların olmasına rağmen Hükümetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare ettiğini; şiddete ve düzensizliğe yer vermediğini; göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını; muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu” belirtmiştir(4).
Eğer Osmanlı hükümeti bir grup insanı yok etme maksadıyla bu uygulamaya girişmiş olsa idi, göç edenlere yolda sağlanacak imkanları, kafilelerin eşkıya baskınlarına karşı korunmasını, hastalara yardım yapılmasını, çocukların korunmasını, geride bıraktıkları menkul ve gayrimenkullerin kayıt altında tutulmasını, etli yemek verilmesine ilişkin kararları uygulamaya geçirmezdi. İşte bu nedenlerle, yer değiştirme, Ermenileri yok etmek değil, devlet güvenliğini sağlamak, onları korumak amacını gütmüştür.
Yer Değiştirme Sırasında Yapılan Harcamalar
Yer Değiştirme Kanunu ile yerleri değiştirilen Müslüman, Rum ve Ermeniler ile Anadolu'ya yönelen göç hareketlerine ilişkin ihtiyaçları karşılamak amacıyla, Göçmen Genel Müdürlüğü kurulmuş, bu kurum tarafından göçmenlerin, yerleştirme, geçim ve diğer sorunları çözülmeye çalışılmıştır.
Uygulamaya ait belgelerde hangi il ve ilçelerde hastane kurulduğu, Ermeni çocuklarından yetim kalanlar için hangi binanın ayrıldığına kadar detaylı bilgiler verilmektedir. Yer değiştirmeye tabi göçmenlerin, sevk, yerleştirme ve geçimlerinin sağlanması için 1915 yılında 25 milyon, 1916 yılı sonuna kadar ise 230 milyon kuruş harcandığı belgelerden anlaşılmaktadır(5).
Göç esnasında oluşturulan kafilelere, vasıta veya binek hayvanı sağlanmış, kadın, yaşlı ve çocuklarla, hastalara özel ilgi gösterilmiştir. Dönemin İçişleri Bakanlığınca yayınlanan yönetmeliğin 2. maddesinde, “nakledilen Ermenilerin taşınabilecek bütün mallarını ve hayvanlarını birlikte götürebilecekleri”, 3. maddesinde ise, “yerleştirilecekleri yerlere sevk edilen Ermenilerin yolculuk sırasında canlarının korunması, yiyeceklerinin temini ve istirahatlarının, geçtikleri yerlerde bulunan yönetim makamlarına ait olduğu; bu konuda meydana gelecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün memurların sorumlu olduğu” ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır.
Deniz yoluyla göç edenlerin o dönemde salgın bulunan sıtma hastalığına karşı korunabilmeleri için kinin dağıtılmış, hastalar için sivil hastaneler yanında askeri hastanelerden de yararlanma imkanı getirilmiştir. Göçmenlerden ailelerini yitirmiş olan kimsesiz çocuklar yetimhanelere veya göç edilen yerlerdeki ailelere yerleştirilmiş ve bunların geçimleri sağlanarak meslek sahibi olmaları için eğitim imkanı sağlanmıştır.
Osmanlı hükümeti, yer değiştirme uygulaması için ciddi harcamalar yaparken, bir yandan da göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve şahıslara olan borçlarını ya ertelemiş ya da tamamen silmiştir. Bu arada Amerika'dan Ermeni göçmenlere verilmek üzere gönderilen bir miktar para da Amerikan misyonerleri ve konsolosları tarafından Hükümetin bilgisi dahilinde Ermenilere dağıtılmıştır.
Yer Değiştirmeden Önce Ermeni Nüfusu
Ermeni komitacılar ve bugünkü destekçileri tarafından günümüzde en çok istismar edilen ve çarpıtılan konu Ermeni nüfusunun göç öncesi ve sonrasındaki durumudur. Savaş döneminde tutulan kayıtlar, resmi rakamlar, kilise kayıtları, yabancı misyonların raporlarında yer alan nüfus bilgileri ve diğer belgelere rağmen sürekli olarak o günkü gerçek nüfusun birkaç katı bir rakam gösterilerek, rakamlar akıl almaz miktarlarda abartılmakta ve sözde soykırım iddialarına dayanak aranmaktadır. Verilen rakamlardan bazıları, dünya genelinde bugün yaşayan toplam Ermeni nüfusunu bile birkaç kat aşmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusu bazı yabancı kaynaklarda şöyle belirtilmiştir:
Ermeni Patrikhanesi'ne göre 2.5 milyon
Lozan Konferansı Ermeni Heyeti’ne göre 2.2 milyon
Fransız Sarı Kitabı'na göre 1.5 milyon
Britannica'ya göre 1.5 milyon
İngiliz yıllığına göre 1 milyon
Osmanlı devleti resmi belgelerine göre Ermeni nüfusu ise şöyledir:
1893 Nüfus sayımına göre 1.001.465
1906 Nüfus sayımına göre 1.120.748
1914 Nüfus istatistiğine göre 1.221.850 (6)
Gerek Osmanlı, gerekse Ermeniler ve yabancılara ait istatistikler değerlendirildiğinde, I. Dünya Savaşı döneminde Osmanlı topraklarında yaşayan Ermenilerin nüfusunun en fazla 1.250.000 civarında olduğu belirlenmektedir.
Osmanlı’daki Ermeni nüfusu hakkındaki en güvenilir rakamların resmi belgelerde olduğu kesindir. Osmanlı devletinde İstatistik Genel Müdürlüğü, 1892 yılında kurulmuştur. Genel Müdürlük görevini 1892 yılında Nuri Bey, 1892-1897 yılları arasında Fethi Franco adlı bir Musevi, 1897-1903 yılları arasında Mıgırdıç Şınabyan isimli bir Ermeni, 1903-1908 yılları arasında Robert isimli bir Amerikalı, 1908-1914 yılları arasında Mehmet Behiç Bey yapmıştır. Görüldüğü gibi Ermeni meselesini siyasi alana taşıyan önemli olayların cereyan ettiği dönemde, Osmanlı nüfus bilgileri yabancıların kontrolü altındadır. Buradan hareketle, bugüne kadar aksi bir belge ve kanıt olmadığına göre Osmanlı nüfus bilgilerine itibar edilmesi gerekmektedir.